Выбрать главу

Guy sonunda tutuklunun sağlam omuzlan ve Zef’in kalın, terleten ceketi arasına girmeyi başarmıştı. Karalamaya baktı.

Bu çizimler çok komikti. Tıpkı 6 yaşında bir çocuğun yerkürenin resmini yapması gibi bir şeydi. Küçük bir daire merkezi, onun etrafındaki büyük daire ise yerküreyi temsil ediyordu. Bu dairenin üzerinde de çöpten bir adam. İşte bu kadar. “Bu yerküre ve bu da benim.” Zavallı kaçık doğru dürüst daire bile çizememişti. Çizdiği daha çok oval bir şekildi. Anormal biri olduğu apaçık ortadaydı. Çizdiği karalamanın tepesine de benekli bir çizgi çekmişti. Bu çizgi, yerkürenin altından diğer bir nokta doğrultusunda ilerliyordu.

Sanki buraya nasıl geldiğini anlatmaya çalışır gibiydi.

Bu sırada, tutuklu ikinci bir form daha aldı ve süratle bir şeyler daha çizdi, bunları benekli bir çizgiyle birleştirdi, en sonunda da birkaç kuyruklu çizgi çizdi. Zef umarsızca ıslık çalıyordu. Durum ümitsizdi. “Daha fazla burada kalmanın bir yararı yok” diye düşündü.

“Gidebilir miyim, efendim?”

Yüzbaşı başını sallayarak onu onayladı.

“Ah Zef! Daha önce Zone’da görevliydin değil mi?

“Evet, efendim.”

“Belki de” bir anda yavaşladı.

“Nasıl söylesem? Bu adam hakkında fikrini söyleyebilirsin?

Eh yani… bir profesyonel görüşü!”

“İmkânsız, efendim” diye cevapladı. Zef.

“Biliyorsunuz ki bir profesyonel olarak konuşma hakkını kaybettim.”

“Anlıyorum. Haklısın. Dürüstlüğün için teşekkür ederim.

Fakat…”

Zef dikkatle dinliyordu. Yüzbaşı sıkılmıştı. Guy onun bir açmazda olduğunu çok iyi anlamıştı. Bu çok ciddi bir durumdu. Tut ki bu yabancı bir casustu! Dr. Zogu gerçekten çok iyi bir subay, parlak bir lejyonerdi fakat hâlâ bir ordu doktoruydu. Öte yandan Zef, tutuklanmadan önce işini çok iyi yapıyordu.

Yüzbaşı “Evet beyler, bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok. Sadece seninle benim aramda kalacak.” dedi ve Zef in önünde durdu.

“Ne demek istediğimi anladın mı? Bu çok basit, ikimizin arasında kalacak. Gerçekten bu adamın bir deli olduğunu mu düşünüyorsun?” Zef cevaplamadan önce bir an durdu.

“Sadece ikimizin arasında” diye tekrarladı Zef. “Tabii ki, konunun dışından biri olarak konuşuyorum ve yanlışım olabilir. Bunun sadece basit bir kişilik bölünmesi olduğu kanaatindeyim. Bu gibi durumlarda gerçek ego itilir ve hayali egoyla yer değiştirir. Bunu konu dışı bir kimse olarak söylediğimi size hatırlatırım. Elektrik şoku terapisi ve sakinleştiricileri öneririm.”

Mac Sim tekrar bir Zef’e bir yüzbaşıya dönerek konuşmaya başladı. Zavallı adam bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Belli ki bir şeyler onu rahatsız ediyordu. Bu sırada kapı açıldı ve doktor içeri girdi. Suratı asıktı, çünkü akşam yemeğini yarıda kesmek zorunda kalmıştı.

“Merhaba, Tolot” dedi huzursuzca. “Sorun nedir? Seni hayatta ve iyi gördüğüm için içim rahatladı. Kim bu lanet olası?”

“Rehabilitasyon görevlileri onu ormanda yakalamış. Bir kaçık olduğundan şüpheleniyorum.” Doktor “O bir kaçık değil, sadece öyleymiş gibi davranıyor” diyor homurdandı. Bu sırada da kendine bir bardak su doldururken.

“Onu ormana geri gönder. Bırak orda çalışsın.” Yüzbaşı “Bu adam bize ait değil” diye karşı çıktı. “Ve nereden geldiğini bilmiyoruz. Bence degenler tarafından yakalanmış, durumdan rahatsız olup bize kaçmış olabilir.” Doktor “Doğru. Bize kaçması için bir tahtası eksik olması gerekir” diye söylendi. Tutukluya doğru yürüdü ve suratını incelemeye koyuldu.

Bu sırada tutuklu sırıttı ve onu kibarca geri itti. “Hayır, hayır.” dedi. Doktor. “Öylece dur.”

Tutuklu buna boyun eğdi. Doktor önce gözlerini inceledi, elini yumruk yaparak yumruğunu vücudunda, gezdirdikten sonra boğazına dokundu. Ardından yabaninin elini hafifçe büküp yavaşça dizlerine vurdu. Bu sırada su kabına döndü ve kendisine bir bardak su daha doldurdu.

“Mide yanması” diye açıkladı.

Guy diğer tarafta duran Zef’e baktı. Zef tasarlanmış bir kayıtsızlıkla duvara doğru bakıyordu. Doktor susuzluğunu giderdikten sonra tutukluyu incelemeye geri döndü. Onu eliyle muayene etmeye başladı. Önce dişlerine baktı ve karnına iki kere vurdu. Daha sonra cebinden bir kutu çıkardı, onu fişe taktı ve yabaninin vücudunun çeşitli yerlerinde gezdirdi.

“Özel bir şey yok” dedi. “Sağır mı?” diye sordu.

Yüzbaşı “Hayır. Konuşabiliyor fakat garip vahşi bir dilde. Bizi anlamıyor. İşte çizimleri” dedi ve tutuklunun karaladıklarını doktora uzattı. Doktor bunları inceledikten sonra “Evet, evet bayağı eğlenceli” dedi ve onbaşının kalemini alarak hızla bir kedi çizdi. Bir çocuğun yaptığı gibi küçük halkalar ve kesik kesik çizgiler kullanmıştı.

“Buna ne diyorsun dostum?” diye sordu, kaçığa çizimi uzatarak.

Bir an bile tereddüt etmeden, Mac Sim kalemi aldı ve çizmeye başladı. Doktorun çizdiği kedinin yanına vücudu kıllarla kaplı ve düşman bakışlı garip bir hayvan çizdi.

Hayvan Guy’a tanıdık gelmese de, onun bir çocuk çizimi olmadığının farkına vardı. Aslında iyi bile denebilir, dikkat çekecek kadar iyi. Gerçeği söylemek gerekirse baktığınızda nerdeyse sizi biraz korkutuyordu. Doktor kaleme uzandı, fakat tutuklu onun elini itti ve bir başka hayvan çizdi. Büyük kulaklı, çizgili tenli ve burnunun yerinde uzun bir kuyruğa benzeyen bir şey duran bir hayvan.

“Güzel!” diye bağırdı doktor, yanağını hafifçe okşayarak.

Kaçık bununla yetinmemişti. Şimdi de hayvanlar yerine, saydam madene benzer bir çeşit aygıt çizdi. Daha sonra da ustalıkla içinde oturan küçük bir adam çizdi. Eliyle önce çizdiği adamı sonra da kendini göstererek “Mac Sim” dedi.

Zef daha da yaklaşarak “Bu şeyi nehir kenarında görmüş olabilir.” dedi yumuşakça. “Buna benzer bir nesneyi dün gece uçurduk. Gerçek bir canavardı!” dedi. Bunu söylerken kafasını iki yana sallıyordu. Doktor Zef’in varlığını yeni farketmişti. “Ah, sevgili profesör!” diye bağırdı. Abartılı bir memnuniyetle. Bu odada bir şeyler kötü kokuyor. Sevgili meslektaşım, acaba odanın diğer tarafından bize derin saptamalarınızı açıklayabilir misiniz? Bunu yaparsanız size borçlu olurum.” Varibobu kişnemeye benzer bir ses çıkardığı sırada yüzbaşı gönülsüzce “Zef, kapıda dur ve kim olduğunu unutma” dedi. Doktor “Hıh, böylesi daha iyi olur” diye onayladı.

“Tolot, sence bu adama ne yapmalıyız?”

“Bu senin teşhisine bağlı. Eğer rol yapıyorsa onu devlet savcısının ofisine götürürüm, icabına bakarlar. Eğer çıldırmış ise..” Doktor ısrarlıydı.

“Tolot, rol yapmıyor. Savcının ofisi ona göre bir yer değil.

Ama ben onunla gerçekten ilgilenecek bir yer biliyorum.

“Tugay komutanı nerde?”

“Ormanda devriye görevinde.”

“Neyse önemi yok. Bugün görevli subay sensin değil mi?

Genç yabancıyı bu adrese gönder.”

Doktor tutuklunun en son karaladığı kâğıdın arkasına bir şeyler yazdı.

“Bu nedir?” diye sordu yüzbaşı.

“Oh, burası onlara bu kaçığı gönderdiğimiz için bize minnettar olacak bir yer. Bunun için size garanti veririm.” Yüzbaşı tereddüt ederek kâğıdı elinde döndürdükten sonra odanın uzak bir köşesine gitti, eliyle doktora yaklaşması için işaret etti. Fısıltıyla konuşmaya başladılar. Sadece Zogu’nun yabancı hakkında yorumu işitilebildi.

“Propaganda bölümü… Onu bir refakatçıyla gönderin. Bu bir sır değil! Size garanti ederim… Ona her şeyi unutmasını söyleyin. Lanet olsun, bu çocuk hiçbir şey anlamıyor!..