“Ancak anladığını ümit ediyorum.” diye devam etti kalın ses. Sanki kuş konuşuyordu. “Sen dengeyi yok etmek istiyorsun. Aslında bu mümkün, bunu yapacak gücün var.
Fakat sorun şu, neden dengeyi bozasın ki? Senden bunu kim istiyor? Hiç kimse. O zaman ne seni bunu yapmaya sürüklüyor?”
Kuş tüylerini dikerek başını kanadının altına soktu, ama ses devam ediyordu. Guy o an konuşanın Wizard olduğunu anlamıştı. Ancak Wizard konuşurken ne bir kaşını oynatıyor ne de dudaklarını birbirinden ayırıyordu.
Maxim Wizard’a somurtarak, hatta neredeyse meydan okuyarak bakıyordu. Bu durum hem Guy’ı hem de Dük’ü korkutmuştu.
“Evet” diye devam etti Wizard. “Seni neyin sürüklediğini biliyorum. Rahatsız olan vicdanının sabırsızlığı. Bilincin sabit dikkat tarafından bozulmuş. En ufak bir uyarılmayla inliyor ve mantığın, acı içindeki vicdanını azarlayıp onu gerçek yerine koymak yerine, ona itaatkâr bir şekilde yol veriyor. Vicdanın nesnelerin düzeninin varlığından rahatsız oluyor ve mantığın boyun eğerek ve aceleci bir şekilde bu düzeni değiştirmek için bir yol arıyor. Ancak düzenin kendine özgü kuralları var, bu kurallar insanoğlunun arzularıyla oluşur, yine ancak ve ancak insanoğlunun arzularındaki farklılaşmayla değişir. Bir yanda insanoğlunun arzulan, diğer yanda senin arzularını çevreleyen vicdanın var. Vicdanın seni nesnelerin düzenini değiştirmeye itiyor, yani bu düzenin kurallarını yıkmak anlamına geliyor. Kitlelerin arzularıyla şekillenen bu kuralları değiştirerek, arzuların sahibi olan milyonların senin kendi öz arzularına uymasını istiyorsun. Bu saçma. Tamamen tarihi anlamaktan yoksun olmak demektir bu. Vicdanın tarafından şaşırtılmış ve çevrelenmiş mantığın, insanlar için neyin gerçekten doğru olduğuyla, senin bu insanlar için neyin iyi olduğunu belirlemen arasındaki farkı ayırt etme yetisini kaybetmiş. Hayal edilen iyi, vicdanın tarafından dikte ediliyor.
Mantığını saf tutmalısın. Eğer bunu istemiyor ya da yapamıyorsan, senin için her şey daha da kötü olur. Sadece senin için de değil. Geldiğin dünyada insanların kötü bilinçle yaşayamayacağını bize anlatmıştın. O zaman bırak yaşamayı. Bu pek de kötü bir alternatif sayılmaz — hem senin hem de diğerleri için.”
Wizard konuşmayı kesti ve gözlerini Maxim’de odakladı.
Guy nelerin döndüğünü tam olarak anlayamamıştı. Besbelli bu eski bir tartışmanın yansımasıydı. Wizard’in Maxim’i zeki, fakat gereğinden fazla saçma arzulan olan kaprisli bir birey olarak gördüğü de açıktı. Bu durum Guy’ı rahatsız etmişti.
Tabii ki Maxim biraz kaçıktı, kendine hiç acımıyor ve herkes için hep iyi olanı istiyordu. Bu sığ kaprislerden değil, derin inançtan kaynaklanıyordu. Doğal olarak, radyasyonla aptallaştırılan kırk milyon insan değişime karşı çıkacaktı. Ama her şeyden önce onlar aptallaştırılmıştı. Wizard’in değerlendirmesi haksızdı.
“Seninle aynı fikirde değilim” dedi. Maxim soğuk bir tavırla.
“Kendi acılarıyla yönlendirilen vicdan ödevi belirler ve mantık bunu yerine getirir. Vicdan idealleri belirler; mantık, idealleri tam anlamıyla gerçekleştirmenin yollarını arar. Bu kesinlikle mantığın işleyişidir, yani yol bulmak.
Vicdan olmadan mantık sadece kendisi için çalışır, bu da aylak olması demek anlamına gelir. Benim beklentilerim ve kitlelerin beklentileri arasındaki çelişki için de şunu söyleyeyim: Karşımızda apaçık bir ideal vardır. İnsan fiziksel ve ruhsal olarak özgür olmalıdır. Bu dünyadaki insanlar bu idealin daha farkında bile değil. Bu yüzden sözü edilen ideali sağlamak çok zor olacak. Ancak bir şekilde bir başlangıç yapılmalı. Ben de şu andan itibaren başlama eğilimindeyim.”
“Doğru” dedi Wizard. “Vicdan, idealleri belirler. Ancak idealler, gerçekle olan çarpıcı farklılıkları yüzünden idealler olarak adlandırılır. Demek istediğim şu, tekrar ediyorum: Vicdanını o kadar şımartmak yerine onu gerçeğin tozlu rüzgârlarıyla daha sık karşı karşıya getir, onların üzerinde lekeler ve yara kabukları gördüğünde de endişelenme. Sen henüz nesneleri gerçek adlarıyla çağırmayı öğrenemedin.
Ama öğreneceksin. Örneğin bilincin Yaratıcılar’ın tiranlığının yıkılmasını ortaya attı. Mantığın durumunu tarttı ve öneride bulundu. Bu tiranlığı içeriden yıkmak imkânsız olduğundan, dışarıdan saldıracağız. Barbarlan üzerlerine süreceğiz. Ya orman halkı arada sıkışır ve Mavi Yılan Nehri cesetlerle dolarsa? Ya bu büyük bir savaşı başlatırsa? Tüm bunlar asil bir ideal için. ‘Peki o zaman’ diyor vicdanın ‘Büyük bir amaç uğruna biraz ilkelleşebilirim.
“Massaraksh!” diye çıkıştı Maxim ağzından tükürükler saçarak. Öyle kızgındı ki Guy onu hiç böyle görmemişti.
“Evet, massaraksh! Her şey söylediğin gibi! Ama ne yapılmalı? Mavi Yılan Nehri’nin ardındaki halk kuklalara dönmüş.”
“Doğru, doğru” dedi Wizard. “Bir şey daha, planın yetersiz.
Çöl barbarları kulelere çakılıp geri püskürtülecek. İstihbarat ajanlarımız bu kadar ciddi görev için henüz hazır değil.
Planının kuruluşuyla sadece tek başına ittifaklar kurabilirsin, örneğin Ada İmparatorluğu’yla. Ama esas olan bu değil.
Korkarım, geciktin Mac. Ama cesaretini kırmaya çalıştığımı sanma. Bana göre sen kesinlikle gerçek bir güçsün.
Görünüşün, dünyamızdaki dengenin kaçınılmaz tehdidi anlamına geliyor. Durma. Vicdanının, doğru düşünmeni engellemesine izin verme, mantığının gerektiğinde vicdanını kenara itmesinden utanç duymasına göz yumma. Sana şunu hatırlamanı öğütlerim. Senin dünyada işler nasıl yürür bilemem, ama burada hiçbir güç efendisiz ayakta kalamaz.
Her zaman gücü ehlileştirmek isteyenler olmuştur. Bu ya örtülü bir şekilde ya da soyluluk maskesi altında olur. Tüm söylemek istediğim bu.”
Wizard, şaşırtıcı bir çeviklikle duvardan kayarcasına küçük ayaklarının üzerinde doğruldu ve kapıdan çıkarak gözden kayboldu. Hiç vakit kaybetmeden diğerleri de onu izledi.
Wizard ve Maxim arasındaki konuşmayı pek de anlayamamalarına rağmen durumun değişmemesinden ve Wizard’ın bu planın yerine getirilmesine izin vermemesinden memnun kalmışlardı. Wizard’in kendilerine acıdığını ve kendilerine zarar gelmesini istemediğini düşünmüşlerdi. Belki artık eskisi gibi yaşayabilirlerdi. Önlerinde tüm sonsuzluk uzanıyordu. On yıl ya da daha fazla, hiçbir şey değişmeyecekti. Boshku, çay kabıyla beraber, odayı en son terk edenlerdendi. Sadece Guy, Maxim, Dük ve Baker odada kalmıştı. Baker zihinsel zorlanmadan bitkin düşmüş, köşede uyuyakalmıştı. Guy, kendini rahatsız ve gergin hissediyordu.
‘Tüm hayatım boyunca ne kadar da şanssızdım. Yaşamımın ilk bölümünde bir kukla, bir aptaldım. Şimdiyse diğer bölümünü ülkesi olmayan bir avare olarak sürdürmek zorundayım, hiç dostum ya da geçmişim olmadan.’
“Sanırım hayal kırıklığına uğradın, ha Mac?” Dükün yüzünde suçlu bir ifade vardı.
“Hayır, pek değil” diye cevapladı Maxim. “Tam tersine, rahatlamış hissediyorum. Wizard haklı, bilincim bu tip görevleri üstlenmeye henüz hazır değil. Daha çok seyahat edip daha çok görmeli ve bilincimi eğitmeliyim. Dük, bana ne önerirsin?”
Yaşlı Dük doğruldu, vücudunun uyuşan yan kısmını ovuşturarak tüm odayı adımladı.
“Öncelikle çöle gitmemeni öneririm” dedi. “Çölde barbarlar yaşasa da yaşamasa da, orada işine yarar bir şeyler bulamazsın. Wizard’in da önerdiği gibi, Ada İmparatorluğumla bağlantı kurabileceğin bir nokta olabilir. Öte yandan bu noktaya nasıl ulaşılacağını bilmiyoruz. Sanırım denize ulaşıp her şeye oradan başlamalısın. Öyle ki Ada İmparatorluğu bir efsane değil ve seninle konuşmak isteyebilirler.