Strannik, ajanlarıyla nehrin diğer yakasını karış karış aradı.
Şu Fank. Benim için çalışmaması ne kötü! O yağlı domuz bile tüm ülkeyi dolaşmaktan bitkin düştü. İzleri koklaya koklaya Mac’i aradı. Kura’yı 6 no’lu yolda sıtmadan kaybetti, Rooster dağlılar tarafından kaçırıldı ve her kimse 55’de sahil kesiminde korsanlar tarafından kaçırıldı. Ancak 55 ona bir mesaj iletmeyi başardı. Mac, geri dönüp devriyelere teslim olmuştu.
“İşte zeki insanlar böyle çalışır. Hiçbir şeye inanmaz, kimse için üzülmezler. Ben de böyle yapmalıydım. Her şeyi bir kenara itip Mac’i bulma konusuna konsantre olmalıydım. Ama ben ne yaptım? Davayla bizzat ilgileneceğime, Puppet’la bağlantı kurup oyunu kaybettim. Sonra şu aptalca savaşla meşgul olup tekrar kaybettim. Eğer şu tesadüf olmasaydı yine kaybetmiş olacaktım: Mac, başkente, Strannik’in inine döndü ve ben bunu Strannik’ten önce öğrendim.
Evet, Strannik. Seni delik kulaklı piç, bu sefer kaybeden sensin. Şu sıralar iş için seyahate çıkmış olmalısın. Nereye ve neden gittiğini bilmiyorum ve bu beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Pekâlâ, güzel! Doğal olarak Fank’e her konuda güveniyordum ve Fank sana Mac’i getirdi. Ama şu şansa bakın: Fank çetin askeri serüveni yüzünden bitkin düştü ve şu anda baygın bir şekilde saray hastanesinde yatıyor. Ah, evet o çok önemli bir kişilik: Sadece seçkin kişiler orada tedavi görür! Bu sefer hata yapmayacağım. Fank hastanede ben ne kadar gerekli görürsem o kadar yatacak. Burada değilsin, Strannik, Fank de öyle ve adamımız Mac burada, işte bu iyi bir fırsat.” Zafer sevinci dalga dalga tüm benliğini sarmaya başlıyordu ki, duygularını bastırmayı yeğledi. “Yine duygularım kabarmaya başladı, massaraksh. Sakin ol, Smart.
Mac denen biriyle tanışacaksın ve olabildiğince tarafsız ve objektif olmalısın. Özellikle de şu Mac denen herifin artık eski Mac olmadığını düşünecek olursan… O artık bir çocuk değil; fınansın ve çocuk suçluların ne olduğundan haberdar. Bizim Mac akıllandı ve bundan böyle daha çok ciddiye alınması gerekiyor. Memo Gramenu ve Allın Zef’in yardımıyla yeraltı hareketinin lider kadrosunda yerini aldı ve kurmaylara beklenmedik bir şekilde kulelerin gerçek kullanım amacını açıkladı. Kurmaylar anlattıklarının saçmalık olduğunu iddia etseler de, Mac onları ikna edebildi. Onları korkutup kafalarını allak bullak etti. Öne sürdüğü şartları kabul ettirip kulelerin bertaraf edilmesi görevini üstlendi. İşlerin nasıl yürüdüğünü çabucak öğrendi ve içinde bulundukları durumu çok iyi tarttı.
Yeraltındakiler sonunda nasıl biriyle muhatap olduklarını anladılar. Ah, işte son rapor: Lider kadrosundan bir grup eğitimci, Maxim’e tüm nüfusun yeniden eğitimiyle ilgili planlarını sunmuşlar ve o da bu planı büyük bir coşkuyla onaylamış. Hiç vakit kaybetmeden bu konu hakkındaki fikirlerini öne sürmüş. Bunların ne olduğunu sadece Tanrı bilir.
Bence bu yeniden eğitim fikri baştan aşağı bir saçmalık.
Bilmemiz gereken şu: Mac artık bir terörist değil, bundan böyle kimseyi öldürmek ya da kuleleri havaya uçurmak istemiyor. O şimdi büyük bir adam oldu. Konuşmalar yapıyor, diğerlerini eleştiriyor ve her konuda kendini ön plana çıkartmayı başarıyor. Birçok fikri var ve tüm bu fikirleri gerçekleştirmek için can atıyor. İşte Bay Smart, tam aradığın gibi bir adam.”
Savcı, arkasına yaslandı.
“Ah, işte incelemek istediğim bir şey daha. Hayat tarzı hakkındaki rapor. Evinde ve laboratuvarda çok sıkı çalışıyor.
Hâlâ şu kızı, Rada Gaal’i unutamamış. Spor yapıyor, sigara kullanmıyor, seyrek olarak içki içtiği oluyor ve ölçülü yiyor.
Diğer yandan kendisinin ne kadar değerli olduğunun farkında ve lüks içinde yaşamaya eğilimli. Mesela kullandığı arabaların iyi görünümlü ve güçlü olmasını istiyor. Kurmayların ona tahsis ettiği arabayı önce beğenmeyip sonra sanki kendisine verilmiş bir hak gibi arabayı sahiplenmiş. Oturduğu daireden de pek memnun değil. Daireyi küçük ve sıradan konforlardan yoksun buluyor. Neredeyse aldığı avansın tümünü harcayarak konutunu orijinal tablolar ve antik sanat eserleriyle dekore etmiş, ve saire… iyi malzeme, bayağı iyi. Ona harcaması için ne kadar para verdiler çok merak ediyorum? Eveeet… Bir kimyasal sentez laboratuvarında proje lideri. Nazikçe ona bir iş verip onu ihya ettiler ve muhtemelen ona daha ne sözler verdiler. Acaba Strannik’in kendisine neden ihtiyacı olduğu konusunda ona ne yalanlar söylediler? Fank, şu şişko domuz!
Bilgi vermektense ölmeyi yeğler. Ah, onun konuşmasını bir sağlayabilseydim, o zaman işini bitirmek benim için bir zevk olacak. Lanet olası Fank! Beni inanılmaz sıkıntılara soktun ve Rada’yı benden çaldın. Şu kız benim için çok faydalı olurdu.
Rada, gerçekten de mükemmel bir silah. Özellikle de Mac gibi saf, dürüst ve cesur biriyle karşı karşıyaysanız! Belki durum o kadar da kötü değil. Ne de olsa sevgilini alıkoyan ben değilim.
Her şey şantajcı Strannik’in işi.” Savcı işe koyulacağı sırada, telefon hafif hafif çıngırdadı. Titreyen parmaklarını alnına koyup “Hayır, yanlış çağrı olmalı” diye düşündü. Telefon onun için çalmıyordu. Muhtemelen bu karmaşık aletin birkaç kablosu karışmış olmalıydı. Ellerini sabahlığına sildi. Bu sırada çalan telefonun sesi, sanki bir kurşun, bir hançer gibi gırtlağına saplandı. Ahizeyi kaldırdı.
“Başsavcı, buyrun.”
“Smart? Ben şansölye.”
“İşte! Biraz sonra ona ‘Seni bir saat içinde odamda görmek istiyorum’ diyecekti.”
“Sesinizi tanıdım” dedi zayıf bir sesle. “Nasılsınız?”
“Raporu okudun mu?”
“Hayır” dediği anda “Okumadın mı? O zaman getir do sana onu okuyayım.” demesini bekledi.
“Savaşı çoktan başlattım, değil mi?” Savcı yutkundu. Bir şeyler söylemeliydi. Ona alaycı bir cevap vermeliydi. Ama bunu belli etmeden, zekice yapmalıydı.
“Bir şey söylemeyecek misin? Sana ne demiştin? Burnunu bu işe sokma. Sivilleri ilgilendiren işlerle uğraş ve askeri konulara karışma.”
“Bilirsiniz, şansölye, hepimiz sizin çocuklarınız. Maalesef çocuklar her zaman anne babalarını dinlemezler.”
Şansölye pis pis güldükten sonra “Çocuklar ha?” dedi.
“Ama ne dendiğini bilirsin. ‘Çocuklarınız size itaat etmiyorsa…’ Gerisini biliyorsun, değil mi Smart?”
“Oh, Tanrım!” dedi savcı. “Hatırlıyorum. Derler ki: ‘O zaman onu dünya üzerinden silin.’ O sırada Strannik’in masasından aldığı ağır, simsiyah tabancayı yavaşça doğrultup iki el ateş ettiğini düşündü. Şansölye’nin asi çocuğu, iki eliyle kel kafasını sımsıkı kavrayarak yere yapıştı.
“Yine hafızan sana oyun mu oynadı? Şimdi ne yapacaksın, Smart?”
“Bir hata yaptım” dedi boğuk boğuk. “Bir hata. Hepsi Puppet yüzünden.”
“Hata yaptın, ha! Pekâlâ, bunu düşün, Smart. Ve iyi düşün.
Seni tekrar arayacağım.” Her şey bitmişti. Şansölye telefonu kapatmıştı ve savcı onu nasıl arayıp bulacağını bilemiyordu. Bilseydi, ona telefon açar, ağlayıp ona yalvarırdı. “Oh, ne aptalım, ne aptalım! Pekâlâ, şimdi kendine gel, seni korkak!” Elini açarak masasının kenarına tüm gücüyle vurdu. Kan akıtmak, kendine acı vermek istiyor, vücudunu saran titremeyi kesmeye çalışıyordu.