Выбрать главу

Savcı sonunda Hed’in ağzını yoklamaktan vazgeçti.

“Sadece şaka yapıyordum.” Hed’in suratındaki şüphe ifadesinin belirmesiyle kaybolması bir oldu. “Ah! Şaka yapıyordunuz ha!” Kükrer gibi kahkahalar atmaya başladı. “Kesinlikle beni kandırdınız. Şaka ha! Bense düşünmüştüm ki… Ha-ha-ha! Ah, işte çaylar geldi.” Savcı iyi giyimli sekreterin kibar ellerinden bir bardak sert çay almayı kabul etti.

Gereksiz el kol hareketlerinden sonra, Hed masasından teftiş raporunu alıp savcıya verdi. Kararsız tavırları, raporun müfettişleri yanıltmak için bir sürü sahte bilgiyle dolu olduğunun ve sinsi niyetlerle hazırlandığının göstergesiydi.

“Evet.” Savcı çayından bir yudum aldı. “Neler varmış bir görelim. ‘Teftiş Raporu.’ Evet ‘Parazit Algılama Laboratuvarı.

Bütünleyici Işınım Laboratuvarı. Hiçbir şey anlamıyorum. Tüm bunlar kafamı karıştırıyor! Bu saçmalıklarla nasıl başa çıkıyorsunuz?”

“Ben… bilirsiniz. Aslında ben de pek anlamıyorum. Aslında ben bir yöneticiyim. Evet, bir yönetici. İşim genel rehberlik ve liderliktir.” Hed savcıyla göz göze gelmekten kaçınıyor, sürekli dudaklarını ısırıyor, garip el kol hareketleriyle saçlarını ka-rıştırıyordu. Yavaş yavaş, bu adamın bir yöneticiden çok iyi eğitilmiş bir Khonti ajanı olduğu ortaya çıkıyordu.

Savcı raporu incelemeye devam etti. İktidar arttırımı bölümü, fonlarından yapılan harcamaların fazlalığı üzerinde özellikle durdu. Zon Barutu’nun kim olduğunu, ünlü yazar ve propaganda uzmanı Moru Barutu’yla akrabalığı olup olmadığını sordu. Departmanın merceksiz refraktometre geliştirmesine karşın hâlâ bunları işler hale getirmemesini eleştirdi. Ne de olsa bu cihazı geliştirmek için inanılmaz paralar harcanmıştı. Radyasyon araştırmaları ve geliştirme bölümün faaliyetlerini özetleyerek bölümün hâlâ belirli bir başarı elde etmediği hükmüne vardı. (“Tanrı’ya şükür” dedi içinden) Son olarak, görüşlerinin nihai teftiş raporu taslağına eklenmesini talep etti.

Raporun antiradyasyon sektörü çalışmalarını içeren bölümüne büyük bir kayıtsızlıkla göz attı. Bölüm, koruyucu cihazlar geliştirme üzerine çalışıyordu.

“Olduğunuz yerde sayıyorsunuz, Hed. Gerek fiziksel gerek psikolojik korunmada hiçbir aşama kaydedemediniz. Bence psikolojik yaklaşım tamamen hatalı. Üzerimde deneyler yapmanıza izin verdiğimi varsayalım, şüphesiz beni bir ahmağa çevirirdiniz. Öte yandan kimyagerleriniz gerçekten başarılı. Bizim için bir dakika daha kazanmayı başardılar.

Yanlış hatırlamıyorsam geçen yıl bir dakika, ondan önceki yıl da birbuçuk dakika kazanmayı başarmışlardı. Artık haplarınızdan bir tane aldığımda otuz dakika yerine yirmi iki dakika acı çekiyorum. Şey, bu pek de kötü sayılmaz. Acıyı neredeyse yüzde otuz azaltıyor. Görüşümü raporunuza ekleyin: Fiziksel savunma çalışmaları temposunu arttırıp personelinizi kimyasal savunma sektörüne yönelmelerini teşvik edin.” Raporu fırlatarak Hed’e verdi. “Daktiloyla son bir taslak hazırlayın ve görüşlerimi eklemeyi de unutmayın. Şimdi formalite icabı beni. Şey, geçen sefer fizikçilerinizi ziyaret etmiştim. Beni kimyagerlerinize götür. Nelerle uğraştıklarını görmek istiyorum.” Hed yerinden fırlayarak tekrar masasının köşesindeki düğmelere bastı. Savcı belli bir yorgunluk ifadesiyle, koltuktan doğruldu.

Hed ve asistanıyla kimyasal savunma laboratuvarlarını turlamaya koyuldu. Ağır ve rahat bir tempoda yürüyor, önlük yakalarında tek görev bandı olan personele nazikçe gülümsüyor, görev bandı taşımayanların omuzlarına hafifçe vurup onları cesaretlendiriyordu. Sıradan teftiş prosedürü içinde çift görev bantlılarla el sıkışıp herhangi bir şikayetleri olup olmadığını soruyor, onları dinleyip onaylarcasına başını sallıyordu.

Aslında hiç şikayetleri yoktu. Hepsi ya çalışıyor ya da çalışıyormuş gibi yapıyordu. Çeşitli aletler üzerindeki ışıklar yanıp sönüyor, tüplerin içindeki garip sıvılar fokurduyordu. Bir şeylerden garip kokular yayılıyor, aynı anda laboratuvarın bir köşesinde hayvanlara eziyet ediliyordu. Laboratuvar temiz, aydınlık ve ferah, çalışanlar tatminkâr ve huzurlu görünüyordu. Heyecanlarını dışarı vurmuyor, aksine müfettişle samimilik ve bayağılığa varmadan nasıl gerekiyorsa öyle iletişim kuruyorlardı.

Birçok ofisi ve laboratuvarı Strannik’in portreleri süslüyordu.

Bunlar her yeri sarmıştı; çalışma masalarının, grafik ve çizelgelerin üzerinde, pencereler arasındaki duvarlarda, kapıların üstünde, bazen de masaların üstündeki vitrinlerde, Strannik’in fotoğrafları, karakalem çizimleri, hatta yağlı boya portreleri vardı. İşte Strannik top oynuyor. Strannik konferans veriyor; bir başkası: Strannik elma yiyor; Strannik meditasyon yapıyor, yorulmuş, öfkelenmiş, kahkahalar atıyor. Lanet olası herifler karikatürlerini bile çizmişler ve onları en görünür yerlere asmışlardı. Savcı dehşete düşmüştü. Düşünün ki koskoca başsavcı genç avukat Filtik’in odasına giriyor ve kendi karikatürüyle karşılaşıyor. Massaraksh, bunu düşünemiyordu bile. Hayır, hayır bu imkansızdı.

Omuzlara hafifçe vurmaya, el sıkmaya devam ederken geçen yılki ziyaretinden bu yana laboratuvarlarda hiçbir şeyin değişmediğini düşündü. Burayı ikinci ziyaretiydi ama bugüne kadar etrafına hiç dikkat etmemişti. “Bugün dikkatli olmalıyım” diye düşündü. “Bir-iki yıl önce Strannik hakkında ne düşünürdüm? Resmi olarak bizden biri sayılırdı. Gerçekte ise siyasi etkinliği olmayan, politikalar üretmeye katkıda bulunamayan, hatta siyasi beklentileri olmayan sıradan bir kabine memuruydu. O zamandan bu yana büyük aşama kaydetti. Ülke çapındaki casusları temizlemeyi başardı”. Savcı casusluk davalarını bizzat yürütmüş ve bahis konusu olan casusların sıradan degen casuslar olmayıp, Ada İmparatorluğu tarafından bilimsel ve ekonomik konularda bilgi toplamak için ülkenin dört bir yanına yerleştirilen tecrübeli istihbarat ajanları olduklarını öğrendiğinde şaşkına dönmüştü.

Strannik en sonuncusuna kadar hepsini yakalamış, o zamandan sonra Özel Karşı İstihbarat Departmanının değişmez şefi haline gelmişti.

Voldry tarafından planlanan komployu açığa çıkaran yine Strannik’ti. Bu adam yerini sağlamlaştırmış ve Strannik’in Karşı İstihbarat Departmanı’ndaki kontrolünü sarsıyordu. Bir işi yaparken hiç kimseye güvenmeyen Strannik, tek başına Voldyr’ın hakkından gelmişti. Kimseyle birlik olmamış, ittifaklar kurmamıştı. Savaş Departmanı’nın üç şefini sırasıyla devirmiş ve Puppet’in oraya tayinini sağlamıştı. Üç şef de ağzını bile açamadan yukarıdakiler tarafından emirle çağrılmışlardı.

Puppet’in bir savaş çıkacak diye ödü kopardı. Bir yıl önce yukarıdakilere İmparatorluk Endüstri ve Finans Birliği tarafından sunulan Altın Projesi’ne de noktayı koyan Strannik’ti. O sıralarda Strannik’in kovulacağı sanılıyordu, çünkü şansölye projenin gerçekleşmesini heyecanla bekliyordu. Strannik bir şekilde, projenin kısa zamanda kâr getireceği yönünde Şansölye’yi ikna etmişti. Ona on yıl içinde salgın hastalıklar sebebiyle ülke çapında büyük bir yıkım olacağını söylemişti. “Her zaman ispatlamak istediğini diğerlerine ispatlamıştı. Bu konuda kimse Strannik’ten daha başarılı olamazdı. Herkes bunun nedenini anlayabilirdi. O hiçbir şeyden korkmazdı. Doğru, uzun süre ofis köşelerinden kendini harcamış, en sonunda sahip olduğu gücün farkına varmıştı. Biz kim olursak olalım, birbirimizle ne kadar kavga edersek edelim, kesinlikle ona ihtiyacımız vardı. Sadece Strannik radyasyona karşı bir savunma yolu bulabilir, bizi dayanılmaz işkencelerden kurtarabilirdi. Bir de şu beyaz önlüklü sümüklülere bakın. Onun karikatürlerini çiziyorlar!” Asistanı ona kapıyı açtığında, Mac’i bir anlık da olsa görebildi. Beyaz önlüğünün yakasında tek bant olan Mac, pencere pervazının önünde oturmuş, dışarı bakıyordu. Ofisinde çalışan herhangi bir avukat, çalışma saatleri içinde pencere kenarında oturup, evlerin çatılarını seyretmeye yeltenseydi, diğerleri onu kesinlikle aylaklıkla, hatta sabotajcı olmakla suçlar ve dışlardı. Ama şuraya bakın ki, massaraksh, kimse sesini bile çıkaramıyor. Onu enselemeye çalıştığınızda vakit kaybetmeden size “Bağışlayın ama şu anda zihinsel bir deney gerçekleştiriyorum! Lütfen kenara çekilip beni rahatsız etmeyin!” diyecekti.