Выбрать главу

Altı ay önce Fank’in kullandığı lüks limuzinle, upuzun bir sıra halinde dizilmiş zırhlı araçları geride bıraktıkları otoyolda ilerliyordu. Fank onu bir an önce Strannik’le teslim etmek için arabayı çok hızlı sürmüştü. Şimdi Strannik’in kendisini neden bu kadar çok istediğini anlıyordu. “Benim radyasyona bağışıklı olduğumu biliyor ve saf herifin teki olduğumu düşünüyordu.

Bu yüzden de beni istediği gibi kontrol edebileceğini sanıyordu. Evet, Strannik bunu biliyordu. Lanet olası, herif! O bir şeytan. Bu ülkedeki, belki de bu gezegendeki en korkunç kişi. Savcı onun her şeyi bildiğini söylemişti. Hayır, her şeyi değil. Ondan bir adım öndesin, Mac. Şeytana karşı bir raund kazandın. Şimdiyse onu çok geç olmadan, kendine gelmeden onu öldürmelisin. Belki de onu kendi ininin önünde çoktan öldürmüşlerdi. Hayır, Strannik’in hakkından geldiklerine inanmıyorum. Onlar için fazla iyi. Voldry bile tam yirmi dört akrabası ve iki makineli tüfeğiyle, Strannik’in hakkından gelemedi. Massaraksh! General’le bağlantı kurmaya zamanım olmaması ne kötü. O şu anda ceza kolonisinde. General’den siyasi mahkûmları toplayıp onları bir isyana hazırlamasını, sonra da trenle buraya göndermesini istemiştim. Ceza kolonisinde ne olursa olsun, ben Strannik’i öldürmeliyim. Evet önce onu öldürmeli, sonra da Lejyon ve ordudakiler radyasyon yoksunluğundan krize girene dek birkaç saat dayanma-lıyım. Hiçbiri radyasyon yoksunluğunun nasıl olduğunu bilemez. Strannik bile… Nasıl bilsin ki?” Otoyolun neredeyse her noktasına park edilmiş arabalar yayılmıştı. Bazıları ise lağım çukuruna devrilmişti. Sürücüler ve yolcular depresyon saldırılarının etkisi. Kimileri hüzünlü bir halde marşpiyelere tünemiş, kimileriyse koltuklarına yığılmış sırtüstü uzanmışlardı. Maxim sağa sola yayılmış araçların ve insanların yanlarından sıyrılmak için frene basıyor, ani dönüşler yapıyor, bu sırada da yavaşlamak zorunda kalıyordu. Şehir yönünden hızla üzerine gelen parlak sarı arabayı fark edemedi. Sarı araba da otoyoldaki araçların arasından ani dönüşler yaparak sıyrılıyordu. Fakat hızını nadiren azaltıyordu.

İki araç otoyolun nispeten boş bir kısmında kafa kafaya geldi ve birbirlerine doğru ilerlerken az daha çarpışıyorlardı.

Maxim, sarı arabanın içindeki kel kafalı, kocaman yeşil gözlü ve iki yandan fırlamış koca kulaklı sürücüyü anlık da olsa görünce kalbi duracakmış gibi oldu. Yine işler sarpa sarmaya başlamıştı. “Strannik! Massaraksh! Tüm ülke depresyon alanının etkisiyle ezilirken, her degen kendinden geçmişken, şu piç herif, şu şeytan, kaçmayı başarmıştı. Dahası yanıma silahımı almadım.” Maxim dikiz aynasından arkadaki sarı arabanın dönerek kendisine doğru ilerlediğini gördü. “Pekâlâ, bu işi silahım olmadan halledeceğim. En azından şu herifi temizleyene kadar vicdanım beni rahatsız etmeyecektir.” Maxim gaza sonuna kadar bastı. “Hadi bebeğim! Biraz hızlanalım.” Arkasındaki sarı araba gittikçe yaklaşıyordu. Artık direksiyonun arkasındaki, bir çift sert yeşil göz kolayca görülebiliyordu.

“Hadi, Mac!”

Maxim bir elini Vepr’e siper yapıp kendisi de koltuğuna sağlamca yerleştikten sonra aniden frenlere asıldı. Sarı arabanın kaputu frenlerin acı feryatları ve gıcırtısıyla ezilen ve sıkışan metal sesleri arasında Mac’in arabasına arkadan çarptı. Akordeona dönen araba, öndekinin üzerine çıktı.

Maxim kapıyı tekmeleyerek açıp kendini dışarı bıraktı. Acı, tüm vücudunu harap ediyordu. Topuğu yarılmış, bir dizi kırılmış, bir kolunun derisi kalkmış, feci halde yaralanmıştı.

Ama Strannik’i karşısında görünce tüm acılarını unuttu.

“Strannik! Bu imkânsız!” Ama işte orada, karşısındaydı.

Şeytanî Strannik, sakin ve tehditkâr bir tavırla Mac’e vurmak üzere kolunu kaldırdı.

Maxim ona doğru fırlayıp kalan son gücüyle üzerine atıldı.

Ancak ıskalamıştı! Sırtına aldığı korkunç darbeyle sendeledi.

Tekrar dengesini sağladığında kel kafalı, sert bakışlı yeşil gözlü Strannik karşısında bir karaltı halinde belirdi. Saldırmak için yine kolunu kaldırdı. Strannik’in yüzü kaskatı kesilmiş bir maske halini almış, Maxim’e yukarıdan bakıyordu. Maxim tekrar ona doğru bir hamle yaptı ve bu sefer ıskalamadı.

Esrarlı şahsiyet, sırık gibi vücudunu daha fazla taşıyamayıp çöktü ve yavaşça kaldırıma yığıldı. Maxim’in nefesi kesilmişti.

Arkasına dönüp baktı.

Küp şeklindeki Merkez açıkça görülüyordu. Çok geçmeden bina gözlerinin önünde sallanıp içe doğru yıkıldı. Parıldayan sıcak hava, buhar ve duman üzerinden yükseliyordu. Gözleri kör eden beyaz bir madde, sıcaklığını otoyola kadar yayıyor, dik kirişlerin ve pencere çerçevelerinin arasından seçilebiliyordu. “Tamam.” Her şey plana göre işliyordu. Maxim zafer sarhoşluğu içersinde Strannik’e döndü. Şeytan gözlerini kapalı, uzun kollarıyla karnını kavramış, yanında uzanıyordu.

Maxim dikkatle Strannik’e yaklaştı. Bu sırada Vepr, eğri büğrü olmuş arabanın camından başını çıkarmış, kendini itip vücudunu kıvırıp bükerek dışarı çıkmaya çalışıyordu. Maxim Strannik’in yanına geldiğinde durdu. Eğilip son darbeyi nereye vuracağını tasarladı. Yerde uzanan adama vurmak için kolunu kaldırdığında, Strannik gözlerini aralayıp Ligcos dilinde, burnundan soluyarak “Aptal!” dedi.

Maxim ne diyeceğini bilemedi.

“Seni lanet olası gerzek, büyük burunlu herif!” Strannik hakaretler yağdırmaya devam etti.

Gri boşluktan, Vepr’in gür sesi açık bir şekilde duyuldu.

“Yanıma gel Mac. Silahım var.”

Maxim Vepr’in elini tutup dışarı çıkmasına yardım etti.

Strannik karnını tutarak güçlükle doğruldu.

“Lanet olsun!” dedi fısıldayarak ve acı içinde “Orada öyle durma. Bir araba bul. Hadi, acele et!”

Maxim boş boş etrafına bakındı. Otoyol canlanmaya başlıyordu. Merkez’in yerindeki erimiş metal birikintisi buhar ve kötü koku yayıyordu. Kuleler artık çalışmıyordu ve kuklalar da artık kukla değildi. Şaşkın insanlar, sersemlemiş bir halde arabalarının etrafında dolanıp kendilerine neler olduğunu, bulundukları yere nasıl geldiklerini anlamaya, bir sonraki hareketlerini tasarlamaya çalışıyorlardı.

“Kimsin sen?” diye sordu Vepr.

“Seni ilgilendirmez” diye haykırdı, Strannik Lingcos dilinde.

Acı çektiği her halinden anlaşılıyordu.

“Anlamıyorum” dedi Vepr silahını doğrultarak.

“Kammerer, şu terörist arkadaşını sustur ve gidip bir araba bul!” diye bağırdı Strannik.

“Araba mı?” Maxim boş boş bakıyor ve çok çaresiz görünüyordu.

“Massaraksh” diye inledi Strannik. Eli hâlâ karnındaydı.

Ayağa kalkmayı başarıp güçlükle Maxim’in arabasına yürüdü ve neredeyse sürünerek içeri girdi. “Oturun!” dedi sürücü koltuğundan. Başını çevirip omuz hizasından sütun halinde yükselen alev rengi dumana baktı. “Oraya ne yerleştirdin?”

“Bir termal bomba.”

“Bodruma mı yoksa lobiye mi?”