Выбрать главу

“Massaraksh!” diye mırıldandı Maxim. “Şunları tamamen unutmuşum.”

“Birçok şeyi unuttuğunu söyleyebilirim” dedi Strannik.

“Mobil yayıcıları, Ada İmparatorluğu’nu, ekonomiyi unuttun.

Ülkenin ekonomik yönden çökeceğini biliyor musun? Ya da açlığın ülkeyi tehdit ettiğini, toprağın ürün vermediğini?

Ülkenin tohum rezervlerinin ya da tıbbi gereçler stokunun ne durumda olduğunu göz ardı ettiğini biliyor musun? Radyasyon yoksunluğu çeken vakaların yüzde yirmisinin çıldıracağını biliyor musun?” Avuç içiyle alnını sildi. “En az on iki bin doktora ihtiyacımız var. Protein sentezcileri bulmalıyız.

Başlangıç olarak yüz milyon dönümlük kirlenmiş alanı radyasyondan arındırmalıyız. Biosferin bozulmasını engellemeliyiz. Masaraksh, Adalar’da da en az bir dünyalıya daha ihtiyacımız var. Bu ülkedeki insanlar Adalar’a dayanamaz, hatta bizi orada nelerin olup bittiği konusunda bile bilgilendiremezler.”

Maxim sessiz kalmayı yeğledi. Yola kurulmuş barikata yaklaştıklarında Maxim’e tuhaf bir şekilde tanıdık gelen tıknaz subay elini sallayarak onlara yaklaşıp belgelerini görmek istediğini söyledi. Strannik parlak bir rozeti subayın burnuna dayadı. Subay suratını asarak onu selamlarken gözü Maxim’e ilişti. Bu Yüzbaşı… Hayır, Yüzbaşı değil… Savaş Lejyonu Tugay Komutanı Chachu’ydu.

“Bu adam sizinle mi, ekselansları?” diye sordu.

“Evet. Acelem var. Ordakilere hemen yolu açmalarını emret.”

“Özür dilerim, ekselansları, ancak bu adam “Bana hemen yolu açın!” diye emretti Strannik.

Tugay Komutanı Chachu tekrar selam verip topuklan etrafından döndükten sonra adamlarına el salladı. Kamyonlardan biri kenara çekilince, Strannik arabayı açılan boşluğa doğru sürdü.

“Şimdi anladın mı, Mac?” dedi. “Bir-iki ve her şey biter diye düşündün. Strannik’i öldür, Yaratıcıları as, korkakları ve faşistleri yeraltı yönetici kadrosundan uzaklaştır ve devrimin böylece sona ersin. Her şey bu kadar basit değil.

“Hayır, asla bu kadar basit olacağını hiç düşünmedim.” Maxim kendini savunmasız bir aptal gibi hissediyordu.

Strannik Mac’e bakıp acı acı gülümsedi. Maxim artık anlamıştı: Strannik ne bir şeytan ne de bir canavardı. Gerçekte o kendisinden daha yaşlı, kibar ve kolay incinen bir adamdı. Çok büyük sorumluluklar yüklenmişti. Soğuk kanlı katil maskesi arkasına saklanmak ona korkunç acılar veriyorken bir de özenle kurduğu planı geri tepmişti. Bu aksi-liğin sorumlusunun bir Dünyalı oluşu da onu büyük hayal kırıklığına uğratmıştı.

“Sana zamanında ulaşamadım” dedi pişmanlıkla. “Seni hafife almışım. Sadece bir çocuk olduğunu düşünmüş, sana acımıştım.” Alaycı bir şekilde gülümsedi. “Siz, Bağımsız Keşif Ünitesi’ndekiler çabuk hareket ediyorsunuz.”

“Kendine karşı bu kadar acımasız olma” dedi Maxim.

“Başıma o kadar büyük belalar da açmıyordum. Bu arada ismin nedir?”

“Bana Ernst de!”

“Bence eve dönmelisin.” diye önerdi Strannik çaresizce.

“Zaten evimdeyim.” Maxim sabırsızdı. “Konuyu değiştirelim.

Şu mobil yayıcılarla ilgileniyorum. O konuda ne yapabiliriz?”

“Hiçbir şey. Sen açlıkla nasıl baş edeceğini düşün.”

“Sana mobil yayıcıları soruyorum.” Strannik iç çekti.

“Pillerle çalışıyorlar: Bu piller sadece benim departma-nımda şarj edilebilir. Üç gün içinde işleri biter. Bir ay içinde de istila başlayacak. Denizaltılarını püskürtmeyi başardım; ancak birkaçı sahile ulaşabildi. Fakat Ada İmparatorluğu bu sefer bir donanma kurmaya hazırlanıyor. Depresyon yayıcılarına güvenmiştim; ama artık onları toprağa gömebiliriz. Kısa bir süre duraksadı. “Yani evindesin. Pekâlâ, göreceğiz. Şimdi tam olarak ne yapmayı planlıyorsun?”

Departmana ulaştılar. Devasa giriş kapıları kapalı, taş duvarda açılmış karanlık yarıklara silah mazgalları yeni yeni yerleştirilmişti. Departman savaşa hazır bir kaleyi andırıyordu.

Spor alanında üç kişi vardı. Ağaçların arasında Zef’in sakalı egzotik çiçekler gibi parıldıyordu.

“Bilmiyorum” dedi Maxim. “Bu dünyayı anlayabilen insanların bana söyleyecekleri her şeyi yapmaya hazırım. Eğer gerekirse ekonomi üzerine çalışırım. Yapmak zorunda kalırsam, denizaltıları batırırım. Emin olduğum tek şey şu: Yaşadığım sürece başka bir Merkez’in kurulmasına izin vermeyeceğim. Bunu iyi amaçlara hizmet etmek için düşünseler de…” Strannik sessiz kalmayı seçti. Giriş kapılarına çok yak-laşmışlardı. Zef çalılıkları omuzlayarak yola çıktı. Silahını omzuna asmıştı. Uzakta bile olsa sinirli ve şaşkın olduğu anlaşılıyordu. Şimdiyse bir sürü küfür saydıktan sonra Maxim’den bir açıklama bekleyecekti. Massaraksh, neden Strannik’le ilgili bir sürü palavrayla aklı çelinmiş ve işinden alıkonulup tam iki saat petunyalar arasında parktaki bir heykel gibi dikilmek zorunda bırakılmıştı?

İktidar Mahkumları — Arkadi & Boris Strugatski

İKTİDAR MAHKÛMLARI

ROBINSON CRUSOE

I

II

III

IV

LEJYONER

V

VI

VII

VIII

TERÖRİST

IX

X

XI

XII

MAHKÛM

XIII

XIV

XV

XVI

XVII

DÜNYALI

XVIII

XIX

GİRİŞ

GİRİŞ

İlk sayfalarda genç Maxim, üzerinde terk edildiği yabancı gezegendeki nehre elini daldırır, su radyoaktif olduğundan, telaşla geri çeker. Konuyu iyi bilen bilim-kurgu okuru şöyle söyleyebilir: “Hadi canım çocuklar, nasıl bilebilirdi ki? Eğer su çıplak elle saptayabileceği kadar yıkıcı ve tehlikeli derecede radyoaktif ise, o aptal elini suya sokmadan önce nasıl bilemedi?”

Ancak okur affeder, halinden memnun ve kendinden emin bir şekilde ilerler çünkü Maxim’in maceraları gerçekten sürükleyicidir. Karşılaştıkları inandırıcı olduğu kadar belirsiz ve beklentilerin ötesinde sürprizlerle dolu. Strugatskiler yine kurgu ustalıklarını gösteriyorlar.

Birkaç yüz sayfa içinde okur, Maxim’in gerçekte ne olduğunu, nehir kenarında gösterdiği beceriyi, hatta daha fazlasını göstermeye kapasitesi olduğunu anlayacaktır. Okur bu keyfi Maxim’in karakterini yavaş yavaş çözümlemeye başladığı sırada dolaylı olarak yaşar. Bu da onu geriye götürür.

Bilinçli olarak ortaya atılan, besbelli mantık dışı olan bu becerinin ilerleyen bölümlerde biraz düzeltilmesi Strugatski romanının tipik özelliğidir. Bu yolla okurun eleştirel yanı kurnazca ve büyük beceriyle provoke edilir. Okurun elindeki yetersiz verilere dayanarak yönelttiği bu eleştiriyi, tabiri caizse önyargılı olarak tanımlayabiliriz. Okur, birçok kez bunu tekrarladıktan sonra çaresizce yazara güvenmek zorunda kalır. Bu durumda okurdan daha fazlasını bekleyen yazar beceriyle okurun kendisine itaat etmesini sağlar.

Strugatski’nin hileleri burada bitmez. Yazar baş döndüren yükseklikte belirsizlikler yaratıp (Maxim’in, biri kadın olan iki mahkumu idam etmeye götürdüğü sahne) okuru şok eden ani dönüşlerle belirsizlikleri sonlandırıyor, daha sonra bambaşka bir noktadan yeni bir başlangıç yaparak (örneğin birkaç gün sonraya, başka bir karaktere atlayarak) keyifle okura uzun süre Maxim’e neler olduğunu anlatmayı reddediyor. Bunu yaptığında ise Maxim’e olan biten tamamen geçmişinin bir parçası haline geliyor ve Maxim tümüyle yeni bir şeylere başlamış oluyor. Eninde sonunda gerçeği gizleyen örtü kalkacak ve yazar okura fark ettirmeden, ona aydınlatıcı fotoğraflar sunacaktır.