Выбрать главу

Şu değişken bakış açısı meselesine gelince… Herhangi bir yaratıcı yazın profesörü (böyle biri olmadığını düşünenler olsa da) size, sadece bir karakter kafasına okurun girmesine izin verir ve böylece okur sadece o karakterin ne hissettiğini ve düşündüğünü bütünüyle bilebilir. Diğer tüm karakterler ise his ve düşüncelerini sözler yerine hareket ve davranışlarla anlatır. “Joe aniden öfkelendi ve karşısındaki sırıtan yüzü dağıtmanın ne kadar da keyif verici olacağını düşündü.” ya da “Sam öfkeyle bembeyaz kesilip tehditkâr bir tavırla nakış kasnağını kaldırdı” gibi… Strugatskiler’in ise Öğretmenin söylediklerine pek kulak asmadıkları çok açık.

Romanda tekrar tekrar, hepsinin olmasa da, değişik karakterlerin kafalarına giriyoruz. Strugatskiler’in kullandığı hilelerle okur hiçbir beceriksizlikle ya da saçmalıkla karşılaşmıyor.

Tekniklerini ele alırsak, Strugatskiler’in diğer eserlerinde (Özellikle ‘Hard to be God’ ve Uzayda Piknik) olduğu gibi bu eserde de hikâye anlatımında becerikli ve etkileyici olduklarını kanıtlıyorlar. Kurgu, sadece üslûba değil, aynı zamanda konuya da dayandırılmış. Bu da Strugatskiler’in çalışmasının en kışkırtıcı ve dayanılmaz yanı.

Karakter gelişimine gelince… Strugatskiler etkin ve sürekli kurgunun en önemli kuralına sadık kalıyor: Ana karakter anlatıda gelişen olaylara göre değişiyor. Bu yapıtta da bu kuralı bozan bir istisna yok. Ana karakter büyür, kazanır, kaybeder, belki de ölür, ama ne olursa olsun başlangıçta olduğuyla aynı değildir ve bir daha asla öyle olamayacaktır, çünkü o değişmiştir. (Televizyon dizilerinin edebi eserleri kısırlaştırması bu kurala uymayışlarından kaynaklanır. Senaryo ne kadar iyi de yazılsa, ana karakter başından ne geçerse geçsin bir önceki hafta neyse o akşam da aynı kalmıştır.) Maxim şüphesiz bir çeşit süpermen. Öyle ki tüm engelleri eliyle bir kenara itip beklenen, insanüstü yeteneklerini sergiliyor. Tüm bunlara rağmen birkaç gülünç hatası dışında korkunç gaflar da yapıyor. Saflığı sanki insanlığıyla özdeşleştirilmiş. Önce büyük zorluklara yeniliyor. Yenilgisi, birbirini takip eden olaylarda onun masumiyeti ya da sadece cehaleti olarak gösteriliyor. Sonra insanlığı devreye giriyor.

İnsanlığı hiç yenilmiyor. Kimi zaman bir çamur birikintisine yüzüstü düşüyor, kimi zaman bir arkadaşının ölümüne kederleniyor. Tüm benliği hikâye ilerledikçe daha da sağlamlaşıyor. Kendini örs ve çekiç arasına yerleştiriyor. Tüm güçlükler, sert koşullar daha da bilenmesini sağlıyor, kargaşalar onu yıldırmaktansa daha da çekici biri haline getiriyor. Kişiliğinin birçok yönü var, ama şüphecilik kesinlikle bunlardan biri değil.

Öyle ki bürokratlarla bile karşılaşsa onlardan şüphelenmiyor.

Tam bu noktada Strugatski külliyatının en çekici ve can alıcı yönünü farkediyoruz. Kardeşler kesinlikle bürokratlara savaş ilan etmişler. Bürokratların kendilerini devamlı kılma arzusu; açgözlülüğü; gösterişi; büyük Tanrı’ları Protokol’e tapınmaları; kendilerini yükselmeye adamaları ve yükselmeye olan hevesleri; münasip gördüklerinde ahlâk, onur, dürüstlük, mantık ve tutarlılık gibi erdemleri bir kenara itmeleri Strugatskilerin onlara karşı açtıkları savaşın temelini oluşturmuş. Sivil ya da askeri, herhangi bir bürokratla karşılaştıklarında Strugatskiler, ona caniliği, dehşet üzerine dehşeti, alçaklık üzerine alçaklığı yüklüyor, midemizi bulandırıp suratlarımızı ekşitmeye çalışıyor. Tüm bu Grand Guignol yaklaşımı, içinde sabit bir korkuyla karışık hayranlık hissi barındırıyor. Strugatski kardeşler alaycılıktan da faydalanıyor.

Hafif mübalağalarla ustaca dokunarak, hazmedememezliği kıvrak bir biçimde sergileyerek, kötü davranış ya da kötü (veya körelmiş) vicdanlar yaratarak, bürokratları aptal göstermeyi başarıyorlar.

Ama her şey burada bitmiyor. Kendine hizmet eden bencil yetkililer bir halk kitlesinin canice köleleştirilmesinden, bir savaşın başlamasına sebep olup bu savaşta gerçek insanların inanılmaz acılar çekip korkunç bir şekilde ölmelerinden sorumlu hale geliyorlar. Bir palyaço çalıştığı sirkin çadırını yakarsa, o andan itibaren kendi ve kendi gibilerinden ya da yaptıklarından daha komik hiçbir şey olamaz. Kitapta betimlenen savaş sahnesi onu unutulmaz kılıyor. Kitap kendimi geliştirmemi sağladı. Harika bir Strugatski romanı. Onlara minnettarım!

Theodore Sturgeon,

San Diego, California, 1977