Dobser’ın gözlerinin ardında gördüğü gölge Androl için yeterli kanıttı. Onun tanıdığı adam gitmişti, öldürülmüştü ve bedenine başka bir şey konmuştu – kötücül bir şey. Yeni bir ruh. Bu olmuş olmalıydı.
“O her ne ise,” dedi Pevara. “Ben yine de onu konuşmaya zorlayabileceğinden kuşkuluyum.”
“En iyi ikna yöntemi,” dedi Emarin, ellerini arkasında kavuşturarak, “zorlama içermeyendir. Pevara Sedai, kulaklarını tıkayan örgüleri salıverebilirsen. İşitebilmesini istiyorum. Ama birazcık sal; örgü düğümlenmiş ve çözülmeye başlamış gibi. Söylemek üzere olduğum şeylere kulak misafiri olsun.”
Pevara denileni yaptı. En azından Androl yaptığını varsaydı. Aralarında çifte bağ kurulmuş olması, birbirlerinin örgülerini görebilmeleri anlamına gelmiyordu. Ama Androl onun endişesini hissedebiliyordu. Pevara sorguladığı Karanlıkdostlarını düşünüyordu ve… bir şeye sahip olmayı diliyordu. Onlara karşı kullandığı bir araç mı?
“Mülklerimde saklanabileceğimizi düşünüyorum ben,” dedi Emarin kibirli bir sesle.
Androl gözlerini kırpıştırdı. Adam daha dik, daha gururlu duruyordu, daha… buyurgan. Sesi güçlü ve önemsemezdi. Göz açıp kapayana dek asil bir adama dönüşmüştü.
“Kimse bizi orada aramayı akıl edemez,” diye devam etti Emarin. “Sizi de ortak olarak kabul edeceğim. Daha düşük düzeyli olanlar –genç Evin gibileri– hizmetkar olarak hizmet edebilir bana. Eğer kartlarımızı doğru oynarsak, rakip bir Kara Kule kurabiliriz.”
“Ben… ben bunun ne kadar akıllıca olacağından emin değilim,” dedi Androl, oyuna katılarak.
“Sessiz ol,” dedi Emarin. “Gerektiğinde fikrini soranın. Aes Sedai, Beyaz Kule ve Kara Kule’yle boy ölçüşebilmemizin tek yolu, kadın ve erkek yönlendirenlerin birlikte çalışması. Buna… Gri Kule de diyebiliriz.”
“İlginç bir öneri.”
“Akla yatkın olan tek öneri,” dedi Emarin. Sonra tutsaklarına döndü. “Söylediklerimizi duyamıyor, değil mi?”
“Hayır,” dedi Pevara.
“O zaman salıver onu. Onunla konuşmak istiyorum.”
Pevara tereddütle denileni yaptı. Dobser yere indi ve düşmekten zor kurtuldu. Bir anlığına sallandı, sonra hemen kapıya baktı.
Emarin arkasına uzandı ve kemerinden bir şey çıkarıp yere attı. Küçük bir kese. Kese yere çarpınca şıngırdadı. “Dobser Efendi,” dedi Emarin.
“Bu nedir?” diye sordu Dobser, çekinerek çömelip keseyi alarak. İçine baktı ve gözleri kocaman oldu.
“Ödeme,” dedi Emarin.
Dobser gözlerini kıstı. “Ne için?”
“Beni yanlış anlıyorsun Dobser Efendi,” dedi Emarin. “Senden herhangi bir şey yapmanı istemiyorum. Bu bir özür ödemesi. Androl’ü buraya yardımını istemesi için yolladım ama o… aldığı talimatın sınırlarını aşmış gibi görünüyor. Ben yalnızca seninle konuşmak istemiştim. Seni Hava’yla bağlanmış, işkence çekerken görmeyi değil.”
Dobser kuşkuyla çevresine bakındı. “Bu kadar parayı nereden buldun Emarin? Emirler yağdırmaya başlayabileceğini düşünmenin sebebi ne? Sen yalnızca bir askersin…” Yine kesenin içine baktı.
“Görüyorum ki birbirimizi anlıyoruz,” dedi Emarin gülümseyerek. “O zaman benim için görüntüyü kurtaracaksın?”
“Ben…” Dobser kaşlarını çattı. Yerde baygın yatan Welyn ile Leems’e baktı.
“Evet,” dedi Emarin. “Bu sorun olacak, değil mi? Acaba Androl’ü Taim’e teslim etsek ve bunu suçunu ona atsak ne olur?”
“Androl mu?” dedi Dobser hıhlayarak. “Uşak mı? İki Asha’man’ı yenecek. Buna kimse inanmaz. Hiç kimse.”
“Haklısın Dobser Efendi,” dedi Emarin.
“Onlara Aes Sedai’yi ver,” dedi Dobser, parmağını Pevara’ya doğru bükerek.
“Heyhat, ona ihtiyacım var. Ne kargaşa. Hem de ne kargaşa.”
“Eh,” dedi Dobser, “belki senin adına M’Hael’le konuşabilirim. Bilirsin, işleri yoluna koymak için.”
“Bunu çok takdir ederdim,” dedi Emarin, duvarın dibinden bir sandalye alıp yerleştirerek. Sonra bir sandalye daha aldı. Oturdu ve Dobser’a da oturmasını işaret etti. “Androl, bir işe yara. Dobser Efendi ve benim için içecek bir şey bul. Çay. Şeker ister misin?”
“Hayır,” dedi Dobser. “Aslında, buralarda bir yerde şarap olduğunu duymuştum…”
“Şarap getir Androl,” dedi Emarin, parmaklarını şıklatarak.
Eh, diye düşündü Androl, rolümü oynasam iyi olacak. Dobser’a dik dik bakarak eğildi, sonra depodan kadeh ve şarap getirdi. Geri döndüğü zaman Dobser ile Emarin dostça sohbet ediyorlardı.
“Anlıyorum,” dedi Emarin. “Kara Kule’nin içinde doğru düzgün hizmetkar bulmakta o kadar güçlük çektim ki. Anlarsın, kimliğimi korumam çok önemli.”
“Bunu görebiliyorum Lordum,” dedi Dobser. “Aramızda bir Tear Yüksek Lordu bulunduğu öğrenilse, çizme yalayıcılardan geçilmez. Bunu söyleyebilirim size. M’Hael de, eh, bu kadar etkili birinin burada bulunmasından hoşlanmaz. Hem de hiç hoşlanmaz!”
“O zaman neden mesafemi korumam gerektiğini görebiliyorsundur,” diye açıkladı Emarin, elini uzatıp Androl’ün doldurduğu bir kadeh şarabı kabul ederek.
Tear Yüksek Lordu mu? diye düşündü Androl neşeyle. Dobser her şeyi sert içki gibi yutuyor gibiydi.
“Biz de aptal olduğunuz için Logain’e yaltakçılık ettiğinizi sanıyorduk!” dedi Dobser.
“Heyhat, ne hallere düştüm. Taim’in yanında çok fazla zaman geçirsem kim olduğumu hemen anlardı. Bu yüzden Logain’in tarafını seçmek zorunda kaldım. O ve Ejder denen adam, ikisi de çiftçi ve asil birini tanımazlar.”
“Söylemeliyim ki Lordum,” dedi Dobser, “ben kuşkulanmıştım.”
“Tam da düşündüğüm gibi,” dedi Emarin, şarabını yudumlayarak. “Zehirli olmadığını kanıtlamak için,” diye açıkladı, sonra kadehi Dobser’a uzattı.
“Sorun değil Lordum,” dedi Dobser. “Size güveniyorum.” Şarabı başına dikti. “Bir Yüksek Lorda güvenemeyeceksem, kime güvenebilirim, değil mi?”
“Kesinlikle,” dedi Emarin.
“Size şunu söyleyebilirim,” dedi Dobser, kadehini uzatıp, Androl’ün doldurması için sallayarak. “Taim’den uzak durmak için daha iyi bir yol bulmanız lazım. Logain’i takip etmek artık işe yaramaz.”
Emarin düşünceli düşünceli şarabını yudumladı. “Logain, Taim’in elinde. Anlıyorum. Böyle olacağını tahmin etmiştim zaten. Welyn ve diğerlerinin gelmesi yeterince açıklayıcıydı.”
“Evet,” dedi Dobser, Androl’e yine kadehini doldurtarak. “Ama Logain güçlü bir adam. Öyle bir adamı Döndürmek için çok çalışmak gerekiyor. İrade, bilirsiniz. Onu Döndürmek birkaç gün alır. Her neyse, Taim’e gidip ne peşinde olduğunuzu açıklasanız da olur. Anlayış gösterecektir. Döndürmek zorunda olmadığı adamların onun için daha faydalı olduğunu söyleyip duruyor zaten. Neden bilmiyorum. Ama Logain’i Döndürmek dışında seçeneği yok. Berbat bir işlem.” Dobser ürperdi.
“O zaman gidip onunla konuşacağım Dobser Efendi. Bana kefil olur musun? Bunun için… ödüllendiririm seni.”
“Elbette, elbette,” dedi Dobser. “Neden olmasın?” Şarabını başına dikti, sonra sallanarak ayağa kalktı. “Logain’i kontrol ediyor olmalı. Hep bu saatte yapıyor.”
“Nerededir o zaman?” dedi Emarin.
“Gizli odalarda,” dedi Dobser. “İnşa ettiğimiz temellerde. Doğu kısmını bilirsiniz. Yıkıldığı için fazladan kazı yapmamız gereken yer? Aslında yıkıntı falan yoktu, yalnızca yaptığımız fazladan çalışmayı saklamak için bir bahaneydi. Ve…” Dobser duraksadı.
“Bu yeterli,” dedi Pevara, adamı yine havayla bağlayıp kulaklarını tıkayarak. Kollarını kavuşturup Emarin’e baktı. “Etkilendim.”